İman’ın Hakikati |
Ebu Abdullah el-Halimi
şöyle der: iman kelimesi Yüce Allah'ın da: "Eğer korkarsanız, yaya yahut
binekte iken kılın, güvene erişince, bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah'ı
anın"[Bakara 239] buyurduğu gibi korkunun zıddı olan "emn"
kelimesinden türemiştir. Bunun manası ve böylesi bir isimle anılmasının gayesi
bir şeyi tahkik ve tasdik etmedir. Çünkü bir haber doğruyu da, yalanı
içerebilir. Emir ve nehiyde de bunu söyleyen kişiye ya itaat etme ya da karşı
gelme durumu vardır. Bundan dolayıdır ki bir haberi işitip de içinde bu haberin
yalan olabileceğini düşünmeyen ve hak olduğuna inanan kişi, duyduğu şeyin yalan
veya şüpheli olmadığından emin olmuş ve ona inanmış demektir.
Bir emri veya yasağı
işitip de ona itaat etmesi gerektiğini düşünen kişi, böyle düşünerek bunu
yerine getirmesi durumunda haksızlığa uğramadığından, kandırılmadığından veya
kendisini ilgilendirmeyen bir şeyin kendisinden istenmediğinden emin olmuş
demektir. Kanaati bu şekilde olan kişi de: "Şu şeye iman ettim" diyen
gibidir. Bundan kasıt ta, "Nefsimi iman ettirdim" demektir. Bu da,
"Nefsime falan şeyi yerleştirdim" veya ''Nefsime falan şeyi
yükledim" demek gibidir. Kişilerin nefis zikretmeden kısaca "iman
ettim" demeleri de böyle demenin çok fazla ve yaygın olması
dolayısıyladır. Bu "Bismiilah (Allah'ın adıyla)" derken
"Allah'ın adıyla başladım / başlıyorum" demek gibidir.
"iman ettim"
sözünün başka bir manası da "Bana bir şeyi haber verene veya bir şeye davet
edene, onu yalanlamadan ve ona muhalif olmadan inandım. Bunu da açık bir
şekilde dile getirip, tasdik edip kabul ediyorum" demektir. Tasdik
anlamında kullanılan iman da arada herhangi bir bağ (edat) olmadan izafe
edildiği şeye bağlanamaz. Bu bağ da bazen "Be" harfi, bazen de
"Lam" harfi olabilir. Bu anlamda "iman" kelimesi Kur'an'da
her iki harfle de kullanılmıştır.
Allah'a imanın isbatı,
Onun varlığını itiraf edip iman etmek, emirlerini kabul etmek ve itaat
etmektir. Peygambere imanın isbatı da peygamberliğini kabul etmektir.
Peygamber'e iman, ona tabi olmak ve onun söylediklerini kabul edip itaat
etmektir.
Allah'a ve Resulüne
imanın manası olan tasdikin gizli bir yönü vardır ki; o da kalpte olandır. Buna
da itikad denir. Açık yönü ise dille söylenmesidir ve buna da ikrar ve şahadet
denir. Bu şekilde Allah'a ve Resulüne iman, gizli ve açık olmak üzere ikiye
ayrılır. Gizli olanı; ibadetlerin ancak onunla caiz olduğu niyetler ve
azimetler, vacibe vacip olarak, mübaha mübah olarak, ruhsata ruhsat olarak,
mahzurata mahzurat olarak, ibadete ibadet olarak, hadlere de had olarak vb.
inanmaktır. Açık olanı ise azalarla yerine getirilen, taharet, zekat, oruç,
hac, umre, Allah yolunda cihad ve yeri geldikçe zikredilecek olan şeylerdir.
Bütün bunlar iman, islam, Allah'a ve Resulüne itaattir. Ancak Allah'a iman, Ona
kulluk etmek, Resul'üne iman ise Onun söylediklerini kabul etmektir; ancak ona
kulluk etmek değildir. Kulluk sadece Allah'a yapılır.
Halimi der ki:
"Allah'a ve Resulüne iman, kişiyi küfürden imana taşıyan asıldır. Allah'a
ve Resulüne iman, kemaliyle imanın kemale erdiği, eksikliğiyle imanın eksildiği
feri bir şeydir. Bunun manası da, asıl olan iman oluşunca ve buna itaat
eklenince iman artar. Çünkü imana onu arttıracak iman eklenmiş olur. Bu itaatler
arttıkça asılolan iman artar ve bu artış itaatin sayısının artmasıyla orantılı
olur. Bu durum imanın şubeleri tamamlanıncaya kadar devam eder. imanın
eksilmesi, aslının, feri olan itaat ve sorumlulukların bazılarından
ayrılmasıdır. Çünkü eksilme artmanın zıddıdır. iman eden ve namaz kılan için
"imanı arttı" denilirse, iman ettiği halde namaz kılmayana:
"imanı eksiktir" denmesi gerekir. Çünkü bu kişi gücü yettiği halde
namaz kılmadığı için fasık ve asi olmuştur. Diğer farzlar için de aynı şey
geçerlidir".
Kişinin, farzlar dışında
nafile olarak yaptığı şeyler ise itikadının göstergesidir. Kişinin imanı bu
amelleriyle artar. Kişinin nafileyi terk etmesi, kişinin imanını eksiltir,
ancak kişiyi asi yapmaz.
Halimi der ki:
"itaatin tümünün iman olduğunu söylesek bile, müminin işlediği günahların
küfür olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Allah'a veya Resulüne küfür, Ona imanın
mukabilidir. Allah'a veya Resulüne iman, Onu kabul etmek ve varlığına
inanmaksa, küfür onu inkar etmek, varlığını kabul etmemek ve yalanlamak olur.
Ameller, Allah'a ve Resulüne imandan sonra gelir. Bunun manası da; itaatin,
Allah'ı ve Resulünü kabul ettikten sonra var olması gerekir demektir. Bunun
mukabili de inkara düşmeden sapmak ve isyan etmektir."
iman kitabında bunun
doğruluğunu hadisler vermek suretiyle daha geniş bir şekilde açıkladım. Burada
onun bir kısmını zikrettim.
Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e
tıklayın:
Kalb İle Tasdik
Edip Dil İle İkrar Etmenin İmanın Kendisi Olduğunun Delili